28 Ağustos 2011 Pazar

Kimi zaman hayal edersin.

in a manner of speaking

Arka arkaya milyonlarca kez dinledim.

Düşün ki sevdiğin bir adamla dans ederken çalıyor. Hafif salınımlarla..

Bırakıyorsun kendini onun kollarına. Bırak o yönetsin seni. Başın onun göğsünde, burnuna sevdiğin adamın kokusu geliyor kapat gözlerini.. Huzur bulabileceğin nadir anlardandır..

25 Kasım 2010 Perşembe

Blogger sana kafam girsin!

Ben seni var ya! Sana şu anda ne kadar sinirliyim blogger tahmin edemezsin! Tam bitimine geldiğim bir yazıyı nasıl olur da sayfayı kilitlemek suretiyle g.te getirirsin ha?!? Alacağın olsun, ya da ne alacağını ya alacağım olsun canını alacağım. Orusbu! Karı mısın bilemedim ama.. Her neyse benim burnumu deldirmemin müsebbibi Osman. Özetle.

19 Kasım 2010 Cuma

Kefir sevmesem de her akşam içerim. (zorla)

Öncelikle kefirden bahsedeceğim. Kefir benim hayatıma önce sözcük olarak girdi. Yani ilk duyduğumda " O ne lan?!" gibi bir tepki verdim. Aradan yıllar geçti, artık kefirin hayatıma şifahen değil, fiilen gireceğinin sinyalini aldım kardeşimden.. Bir türlü düzelmeyen bağışıklık sistemimdi sebebi.. Annem Burdur'a gittiğimde bana da kefir içirecekti.. (Nitekim içirdi de..) O koyu kıvamlı garip şeyi biraz sulandırıyorsunuz, ama karıştırırken asla içine metal kaşık girmeyecek daha doğrusu bu şekilde kısıtlamamak gerek kavramı zira metal hiçbir nesneyle karıştırılmamalı mazallah zehirlermiş. Her neyse tahta, plastik ne bulduysan artık karıştır ve acıya katlan dik kafana..


Sonra bir de ne var polisiye bir durumun içinde buldum kendimi resmen ipuçlarını birleştirip, neler olduğunu çözmeye çalışıyorum, olmuyor tabi küçük aklımla çözemiyorum. Nitelikli bilgileri de unutuyorum falan. Ne bileyim ben şu dizi kahramanları oluyor ya polisler hani onlardan olamazmışım mesela. Olsaydım her olayı batırırdım ki. Neyse zaten kalkışmıyorum da ben sağlamcıyımdır. Sevmem öyle tehlike falan. Bebekken düşme eylemini bile kendimi sağlama alarak yaparmışım. Böyle kollarımı uzatırmışım öne, dizlerimi kırarmışım hafif sonra da puf diye bezin üstünee.. Popoda acı yok, gülen gamzeli bir bebek sonuç.

Ha nedir ne değildir diye tartmamız gereken şeyler de var şu hayatta. Mesela benim odam dağınıktır. Ve aslında şuna değinmişken sormak istediğim bir şey var. Sorum hukukçulara gelsin. Siz de dağınık mısınız yahu?? Ben ne kadar hukukçu tanıdıysam (tabii ki hepsi yurtta aklını mı kaçırdın?!) hepsi dağınık yahu.. Mesela ben kitaplarımla, kıyafetlerimle, çantalarıla yatıyorum. Ne biçim de rahat oluyor. Burdur'da çift kişilik yatakta yatarken yanıma birinin gelmesine katlanamayan ben (kardeşim hariç) İstanbul'da yarım kişilik yatağa yatıyorum resmen..
Bir de garip garip rüyalar görüyorum, böyle karışık anlamsız yahut beni zora sokan.. Yani abi öyle rüya ki adamın yüzüne bakamayacakmışım gibi hissediyorum. (hemen de diğer türlü düşünün sizi eşek kafalılar. öyle değil tamam mı?! hıh!) Yani kötü işte böyle uyandığımda çok berbat oluyor işte..

Bu arada resmen dadandığım bir blog var adam beni kovacak en sonunda gerçekten. Sapık gibi onun blogunda dolanıyorum.. Müzik dinliyorum ama çok zevkli gerçekten sevdim sevdim..Mesela ben Oi Va Voi dinlerim ama bir şarkısına dikkat etmemiştim. O da vurdu mu beni kalbimden.. Her neyse işte onu dinleyerek yazıyorum şimdi iyi geliyor.. Derken birden uyku bastırmasın mı?! (tabii şu iki cümle arasında asgari 20 dk var)


Son olarak messengerda dinamik resimlerle vakit geçirmek hoşuma gidiyor.

12 Kasım 2010 Cuma

Hayır şimdi bu çok iyi de oldu, çok da iyi güzel oldu.

"Bana Ceykıp de."


"çoh güzel de oldu. çoh güzel iyi oldu tamamı. şimdi meselam türban olayını çok karıştırdılar. ha aralarında bi fuarg kaldı. o fuargınan çok güzel oldu. meselam herkesin hayatına kimse karışamaz .ha nasıl karışamaz. ben bu şekıl geynirim. bu bayan şu şekıl geynir. şu şekıl geynir. ha hiç kimse kimseye karışmaya bi hakkı yok. özgulüğü bidir .ha başörtü, kurban olduğum yaresulallahtan gelebilir amma lakin ki öyle değildir. enyorlamam bu kadar. hadi hayırlı işler"

"Komşulara karşı çok ayıp oldu."

Şimdi buraya hiç uymayan bir parçayla veda ediyorum. Nescafe çikolatalı kahve çıkarmış denemeye gideceğim. Ve telefonum aranmaz sorulmaz haldeyken ben çok mutsuzum. Kokulu öptüm.


 http://fizy.com/#s/1ajcqo

5 Eylül 2010 Pazar

Ben sabahın bu saatinde ne mi yapıyorum?!?

Aslına bakarsanız ben de bilmiyorum lakin şu an yatağımda çift kişilik pikeme sarmalanıp, turuncu yastığıma da sarılıp yatmam gerektiği kesin.Lakin uyku kalitemi sıfıra düşüren öyle şeyler var ki.. "Allah belasını versin" cümlesi buna öyle yakışıyor yani! Mesela sahurdan sonra gizlice odama kaçmış olan sinek! Burun tıkanıklığım! (hiçbir şekilde burnumdan nefes alamıyorum!!!)Yetmiyormuş gibi hapşurma nöbetlerim! (balkonda 4 kere yatakta 4 kere) O alçak sineğin beni 4-5 yerimden ısırması! Tam uyumak üzereyken hapşurmak da neyin nesi üstelik ya!!

İşte bir uyku bir insana böyle haram olur.. Peki ben ne yaptım? Uyuyamayınca yatakta döndüm durdum.Zira nefes alamıyorum ve bu benim için büyük bir rahatsızlık (neden burun spreyi kullanmıyorsun diyenlere söylüyorum niyetliyim..) En sonunda da attım kendimi balkona biraz yazayım diye.

Ben günün en çok 4 ile 8 arasındaki dilimini seviyorum. Hava muhteşem be! Manzara da güzel buralarda :D Lakin ben bu manzaranın içinde öyle komik duruyorum ki. Pembe çizimli gibi garip bermuda pijamam siyah hırkam ve patik çoraplarım. Karikatür gibi düştüm ortama resmen..

Kararlıyım ben bugün üzünçlü şeyler yazmayacağım. Yazacağım yer var da ona da sitemkar olmayacağım. Direkt ağız burun dalacağım. Ne bu be :D Üzül üzül içim ezildi vallahi!

Bu yazdığım paragraf da bu yazının sonuç paragrafıdır. Genelde burda ders verilir falan da ben ne dersi vereyim allasen! Ha ama iki çift lafım var! Yılın son sinekleri dağılın gidin lan görmesin gözüm sizi!Seneye gelin yettiniz bu sene! Yetkililer burnum tıkanmasın istiyorum. İşte bu kadar!

Son.

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yazsam tesiri yok, sussam gönül razı değil..

Evet aklımın içinde ordan oraya koşturan birbiriyle alakasız o kadar çok şey var ki.. Her birini dile getirmek isteğindeyim lakin nasıl? Yazmak istiyorum sadece aklıma ne gelirse yazmak. Hırsımı neyden çıkarabilirim ki başka..
Mesela.. Birini deli gibi özlemek nedir bilir misiniz? Konuşmasını,ses tonunu,üslubunu özlemek deli gibi.. Ve beklemek.. Onun gelmesini beklemek,onun seninle iletişime geçmesini beklemek. Aslında gelmeyeceğini de bilmek.. Ona dair şeyler görmek. Başkalarında ondan izler bulmak. Hiç yaşadınız mı bilmiyorum. Ama can acıtır. (umarım ki yaşamazsınız..)
Her zaman da giden kişiler özlenmez ya hayatınızdakiler de özlenir elbet.. Sizin için özel şeyler vardır. Bu bir çikolata ambalajı bile olabilir. Belki de o ambalajdan yüzlerce vardır. Ama siz ona anlam yüklemişsinizdir. Ve ya anlam yüklediğiniz o şey bir bilgisayar programı olamaz mı? Evet olabilir :) (Sanki Bülent Ortaçgil şarkısı gibi oldu :) ) Onun başkasında görülmesi ihanete uğramışlık hissi de verebilir..
Kimi insanlar da sizdeki değerini tüketir yavaş yavaş.. İncitir bilerek ya da bilmeyerek.. Eksiye doğru giderler.. Onlar bunu bilirler, lakin gerçek yüzlerine söylendiğinde bu durum onları kırar incitir. Peki siz (bunu yapanlar) değerinizi azaltmasaydınız olmaz mıydı bu? Kırılanı onarmaktan daha kolay değil midir sağlam olanı muhafaza etmek?
Beni bu denli kıran 2 kişi var. İki farklı ama aynı kişi. Özdeşleştirdiğim iki kişi. İkiniz de hayatınız boyunca mutlu olun. Bana uzak olan. Hep sevildin, sevilesiydin.. Gitmeseydin.. Ama neyse..
Ve bana yakın olan. Kırmasaydın beni keşke.Uzaktaki kırmadı mı yeterince. Biliyorum özdeşleştirdim ikinizi sana göre bu bir hata ama sen de üzüyorsun beni onun kadar.. Yapma tek diyeceğim bu sen de onun gibi olma..